1999 yılında Kocaeli/Gölcük merkezli 17 Ağustos depreminin yıldönümünde, büyük yıkıma maruz kalan Yalova’da Ticaret Odası tarafından “Deprem Gerçeği” konulu panel düzenlendi. Gazeteci İsmail Kahraman’ın yönetimindeki panele Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemalettin Yılmaz, Yalova İnşaat Mühendisleri Odası Temsilcisi Kasım Polat ve UMSİDER Genel Başkanı ve Batıyakası Televizyonu Modetörlerinden M. Zeki Gedikoğlu konuşmacı olarak katıldılar.
İlgiyle izlenen panelde, Ülkemizin üç kıtanın arasında, kültürlerin ve medeniyetlerin geçiş veya buluşma noktası olması hasebiyle jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip olduğu kadar, jeofizik bakımından, özellikle Asya ve Avrupa kıtaların sıkıştırdığı bir konumda bulunduğu için milyarlarca megatonluk kara blokların baskısına maruz bulunduğu ifade edildi.
Jeotermal kaynaklar yönünden de zengin olan bu toprakların depreme ve heyelan gibi yer hareketlerine müsait olduğu, yani altımız çürük ve zeminimizin büyük ölçüde çok sağlam olmadığına temas edildi. Bu zeminlerin üzerine yapılacak her türlü bina ve yapının deprem gerçeğinin göz önünde bulundurularak tasarlanması, projelendirilip inşa edilmesi gerektiği vurgulandı.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan depremlerle ilgili kısa bir sinevizyon gösteriminin ardından programa ev sahipliği yapan Yalova Ticaret Odası Kenan Engin, Yalova’nın 99 depremiyle büyük bir yıkım yaşadığını, depremden sonra yüksek binalar yapılmadığını ancak ilin büyüme ve genişleme potansiyeli bulunduğunu, il sınırlarının yüzde 65 inin yeşil alan ve orman olduğu gerçeğinden hareketle planlamaların buna göre yapılması gerektiğini belirtti.
GEREKEN DUYARLILIK GÖSTERİLMİYOR
Panel yöneticisi İsmail Kahraman özetle ve başlıklar halinde şu hususları dile getirdi; ‘’Böylesi panellerin, farkındalık oluşturmak ve deprem bilincinin daima göz önünde bulundurulması bakımından deprem kuşağında bulunan sanayi şehirlerimiz İzmit ve Gebze’de yapılmasına çok büyük ihtiyaç olmasına rağmen bu konuya gereken duyarlılık gösterilmeyişinin üzüntü verici olduğuna değinip şöyle devam etti; ‘’Yaşanmışlıklardan ders alınması ve ibret olması için gerek 17 ağustosta ve gerekse 6 şubatta yaşanan büyük depremleri yaşayanlar deprem anılarını, şahit oldukları hadiseleri, travmaları halen yazmadı.
Kültür ve sanat hayatımızda depreme dair henüz bir edebiyat oluşturulamadı. Nesilden nesile aktarılacak ağıtlar, şiirler, türküler, hikayeler, masallar, destanlar yazılamadı. Depremi, korkularını, acılarını, hüzünlerini, heyecanları, deprem esnasında ve sonrasında buralarda yaşananları anlatan diziler-belgeseller-sinema filmleri çekilemedi. Tarihe not düşülmesi bakımından bu büyük bir eksikliktir.
İnsanların içinde yaşadığı binalar kadar sanayi tesislerinin de sağlam zemin, titiz mühendislik, sıkı bir kontrol ve kaliteli malzemelerle yapılması gerekir ki depremlerin yıkıcı etkisi asgari seviyede kalsın. Özellikle bir husus var ki, söylenenlere ilave olarak bölgemiz ülkemizin sınai ve endüstriyel bakımdan merkezi konumundadır. İlçeleriyle beraber Kocaeli, Sakarya illeri ile kısmen Yalova’da büyük ve önemli sanayi tesislerinin bulunduğu, bu bölgelerde başta petrol, kimya gibi devasa sanayi depo ve tesislerinin depremde veya benzeri afetlerde alabilecekleri hasarlarla can ve mal güvenliğinin çok büyük risklerle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu.
YAPI VE BİNA SATIN ALACAKLAR KAMU KURUMLARINA KAYITLARI YAPILMIŞ YAPILARI TERCİH ETMELİ
Paneldeki katılımcılardan Yalova İnşaat Mühendisleri Odası Yalova Temsilcisi Kasım Polat yaptığı konuşmada,
Yapı denetimi ile ilgili mevzuatın yeniden gözden geçirilerek uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi ve daha kaliteli yapı denetimi için bazı yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu, İnşaat mühendislerinin teknik bilgilerini güncelleyip devamlı geliştirmeleri, gerek proje ve özellikle de saha çalışmalarına ilişkin tecrübelerini artırmaları, bina üretiminde yapı güvenliği bakımından gerekli mühendislik tedbirlerinin azami seviyede alınması gerektiğini ifade ettikten sonra, Yapı ve bina satın alacak kişilerin ise can ve mal güvenliği itibariyle mutlaka kamu kurumlarına kayıtları yapılmış yapıları tercih etmeleri gerektiğini belirtti.
SAÜ İnşaat Müh. Fak. Öğretim üyesi Prof. Dr. Kemalettin Yılmaz ise, yapı imalatları ile ilgili oldukça doyurucu muhtevalı, teknik ve akademik bir ders verir gibi depremin sarsıcı ve yıkıcı etkilerine karşı dayanıklı olacak betonarme yapıların taşıması gereken özellikleri detaylı olarak anlattı. Yılmaz özetle şöyle konuştu:
TÜM TARAFLARIN AZAMİ SEVİYEDE BİLİNÇLİ VE SORUMLU OLMALARI GEREKİYOR
Marmara depreminden sonra iki yıl laboratuvar çalışmaları yapmış bir akademisyen olarak yıkıma uğrayan betonarme yapıların çökme sebepleri neredeyse birbirinin aynıdır. Betonarme denilen yapılar aslında betonarme değil. Ülkemiz topraklarının 2/3’ü deprem kuşağında bulunmaktadır. Bu kaçınılmaz durum karşısında proje mühendisinden müteahhidine, zemin etüdü yapan jeofizikçilerden belediyelere, işçisi-ustasından binada oturacak olanlara kadar ilgili tüm tarafların azami seviyede bilinçli ve sorumlu olmaları gerekiyor. Yönetmeliğe göre yapılarımızın ömrünün en az yüz yıl olarak öngörülmesine, kabul edilmesine rağmen, istenen özellikte olmadığı için, binalar yapıldıktan 20-30 yıl sonra çürüyüp yıkılmaya yüz tutuyor.
Önceki dönemlerdeki yapı üretimlerinde kullanılan kumdan, çakıldan çimentoya ve demire varasıya kadar pek çok malzemeler standartlara uygun değildi. Denetim neredeyse hiç yoktu ve deprem bilinci de oluşmamıştı. Depremde yıkıma maruz kalmaması için binaların inşa edileceği arazilerin/arsaların yapıya uygun büyüklük ve genişlikte olması gerekir. Arsalar, üzerinde yapılacak bina temelinin sığ ve dar olmaması gerekir. TARIM ALANLARI MUTLAK SURETLE YAPILAŞMAYA AÇILMAMASI GEREKİYOR
Depremin yıkıcı etkilerinden korunmak için özellikle beton kalitesinin, projesinde C-25 olsa da C-40 olması gerekir. Beton kalitesinin artırılması bina maliyetini sadece % 1 kadar artırabilir. Bu küçük maliyet artışı için yapı kalitesini düşürmemek gerekir. Bölgemiz deniz iklimine sahip olduğundan havası oldukça nemlidir. Malumdur ki nemli hava demiri çürütür. Bu yüzden betonun paspayı olmalı ki binayı taşıyan demiri iyice sarıp paslanmaya karşı koruyabilsin. Yapıların ayakları, yani kolonlar çok güçlü olmalı gerekir ki binanın ağırlığını taşıyabilsin. İnce ve zayıf kolunlar binayı tutamaz ve taşıyamaz. Yapı üretin sürecinin her safhasının sahada ve sıkı bir denetim altında tutulması gerekiyor.
Fay hatlarının geçtiği alanların, su havzalarının, heyelan bölgelerinin ve tarım alanları mutlak suretle yapılaşmaya açılmaması gerekiyor.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
‘’HALA ÇOK EKSİĞİMİZ VAR’’
Panelin son konuşmacısı UMSİDER Genel Başkanı M.Zeki Gedikoğlu ise; ‘’ Acıları ve pek çok hatırası zihinlerde halen tāze olan büyük Marmara Depreminden sonra imara açılacak bölgelerde, bina/yapı inşaatları için zemin etüdü mecburiyeti, yapı denetimi gibi bazı yasal düzenlemeler yapıldı ise de sonraki depremlerde görüldü ki halen pek çok eksiğimiz bulunuyor.
Deprem öncesi, esnasında ve sonrası için kalıcı tedbirlerin alınıp uygulanması bakımından bir Afet Bakanlığı veya Deprem Bakanlığı kurulmalıdır. Bu bakanlık, müdahale sırasında karmaşa yaşanmaması, devlet/kamu hizmet ve yardımlarının ihtiyaç vaktinde derhal ve ihtiyaç duyulan yere acil ve adil bir şekilde ulaştırılması için, görev ve sorumluluğuna verilecek ve aşağıda belirtilecek bütün faaliyetleri organize ve koordine etmelidir.
Deprem hakkındaki bilinçlendirme toplumun bütün katmanlarına yayılarak bu konuda ciddi bir farkındalık oluşturulmalı. Hatta ilkokuldan başlanıp orta ve lise çağındaki öğrencilerin eğitim programlarında deprem dersleri ihdas edilerek deprem öncesi, deprem sırasında ve sonrası için çok ayrıntılı bilgiler verilmelidir. Bu topraklarda yaşayan herkes böylesi afetler durumunda ne yapması gerektiğini bilmelidir. Bu okullarda simülasyon merkezlerinin kurulması gerekir. Çok çeşitli deprem senaryoları oluşturulup belirli aralıklarla tatbikatlar da yapılarak öğrencilere depremler ve çeşitli afetler sırasında neler yaşanılabileceği, sonrasında ise hayata nasıl devam edilebileceği uygulamalı olarak gösterilmelidir.
İmara açılacak yerlerin zemininin mutlaka mukavemetli olması gerekiyor. Bu alanların, üzerinde yapılacak bina ve yapıları, alt ve üst yatırımları taşıyabilecek sağlamlıkta olmalıdır.
İnşaat müteahhitliğinin sil baştan yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Yapı ve inşaat alanında asgari seviyede teknik eğitim almamış, belirli bir süre inşaat sektöründe fiilen çalışmamış, akşamdan sabaha ortaya çıkan veya her önüne gelen kişiye müteahhitlik yaptırılmamalıdır. İnşaat sektörü, yapı konusunda yetişmiş elemanların sorumluluğunda hiç olmazsa yüksek okul mezunu, teknikerlik eğitimi almış veya mühendislik fakültelerinin uzmanlıklarıyla bilgi, beceri ve teknik bakımından güçlenmesi gerekiyor.
Çimentodan demire, kumdan sıhhi tesisat borularına varasıya, bina ve yapılarda kullanılacak her türlü malzeme dayanım testlerine tabi tutulmalı. Standartlara uygun olmayan ve TSE sertifikası bulunmayan hiçbir malzeme yapılarda kullanılmamalıdır.
Her il ve ilçede özellikle ana caddelerde bir veya birkaç alan, stadyumlar, açık ve kapalı spor salonları, değiştirilmemek üzere, toplanma alanı olarak tescil edilmelidir.
Deprem yönünden birinci ve ikinci derecede riskli bölgelerimizdeki bina ve yapılara ilaveten zeminlerin de, birer veya ikişer yıllık zaman aralıklarıyla, titizlikle teknik kontrolden geçirilmesi gereklidir. Pek çok şehrimizdeki yerleşim alanları ile buralardaki binaların çoğu depreme dayanacak durumda değildir. Binaları yıkımdan kurtarma rezaletine meydan vermemek için binalara kara kutu yerleştirilmelidir.
Teknik ve bilimsel çalışmalara ilâve olarak ayrıca yer sarsıntısı ve hareketlenmelerine karşı duyarlı olan bazı karınca, kedi, köpek gibi hayvanların davranış biçimleri bu konudaki uzman kişiler tarafından izlenmeli, tesbit edilebilecek duyarlılıkların değerlendirmeye alınması faydalı olacaktır, sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Umalım ve ümit edelim ki bu konuşulanlar sözde kalmasın, ilgililerin ve uzmanların tavsiye ve uyarıları yetkili vte sorumlu mercilerde karşılık bulsun, gerekli tedbirler alınsın da bu topraklar başka acılara şahit olmasın, insanımız büyük ve can yakıcı kayıplar yaşayıp gözyaşı dökmesin…