ÖZGÜR KALEÖZÜ’N KALEMİNDEN…

Batı Yakası TV
Batı Yakası TV  - Editör
13 Min Okuma

Sevgili okuyucular, bugün sizlerle siyaset dünyasında sıkça karşılaştığımız omurgasızlık ve yanlılık üzerine konuşmak istiyorum. Bu mesele, aslında hayatın her alanında karşımıza çıkabilen bir sorun. Hadi gelin, önce bir fıkrayla başlayalım, bu konunun ne kadar evrensel olduğunu daha iyi anlayalım.

Bilinmeyen bir zamanda ve bugün adı unutulmuş bir ülkede, bir adam alacaklısına borcunu ödemiştir, ancak bir türlü ispat edemez. Nihayetinde bir tanıdıktan bu konuyu ancak bir şahit ile çözebileceğini öğrenir, ama şahidi de yoktur. Şansına, mahkemeden çok da uzak olmayan bir Şahitler Kahvesi vardır. Kahveye girer ve etrafa bakınırken, içerden bir şahit seslenir;

– “Buyur abi, yardımcı olayım.”

Adam; “yarın mahkemem var, bana bir şahit lazım” der.

Şahit çok rahat şekilde;

  • Hallederiz abi, konu neydi?” der.

Adam, utana sıkıla;  “bir alacak verecek meselesi” der demez,

 Şahit;

  • Abi parayı ödemedi mi daha o herif?” der.

Adam şaşırır bir an, sonra durumu kavrayıp; “yanlış anladınız, borçlu olan benim” deyince Şahit bir daha atlar söze;

– “İyi de abi, sen bu borcu kaç kere ödeyeceksin?”

……………………..

Gördüğünüz gibi, kutsalı olmayan ve gerçekten kopuk yalancı şahitler, her durumda kendilerine uygun bir yalan bulup, her türlü olayı kendi çıkarlarına göre yönlendirebilirler. İşte, günümüz siyasi arenasında da bazı yazarlar, TV yorumcuları, siyasetçiler ve pek çok seçmen maalesef, partilerinin söylemlerine körü körüne bağlı kalmakta ve her türlü durumu bu söylemler doğrultusunda değerlendirmektedirler. Ancak, partilerinin fikirleri değiştiğinde, bu kişiler de hızla yön değiştirebiliyorlar. Bir gün savunduklarını ertesi gün tam zıt yönde savunabiliyorlar. Ama neden? Buna bakmamız gerek. Yoksa durumdan şikâyet edip duran ama çözüm getirmeyen kişiler oluruz. Hem bu “Neden?” sorusunu sormazsak kök soruna inmeden yüzeydeki bir sonucu sorun olarak görür ve bomboş tartışmalarda kaybolur gideriz.

Rasyonalitenin Kaybı ve Siyasi Tarafgirlik

Sevgili dostlar, insanı din istismarı ve benzeri ideolojik dış manipülasyonlardan hatta salt faydacılık ve Makyavelizm’in doğurduğu yozlaşmadan koruyan en tutarlı sığınak; olay ve durumları yargılarken gerçeklerle bağın koparılmaması olacaktır. Yani; Rasyonalizm. Bu noktada rasyonalitenin tanımını hatırlayalım: Rasyonalite, mantıklı düşünme ve davranma yeteneğidir. Rasyonel bir kişi, bilgiye dayalı, tutarlı ve mantıklı bir şekilde düşünür ve karar verir.

Felsefeci Immanuel Kant, rasyonalitenin önemini vurgulamış ve “Aydınlanma, insanın kendi aklını kullanma cesaretidir.” demiştir. Kant, aydınlanmanın ve rasyonel düşünmenin bireylerin bağımsız bir şekilde kendi akıllarını kullanabilmeleriyle mümkün olduğunu savunur. Ona göre, bireylerin akıllarını kullanma cesareti göstermesi, onları dış etkilerden ve manipülasyonlardan koruyacaktır.

Kant’ın ünlü “Sapere Aude” (Aklını kullanma cesaretini göster) çağrısı, bireylerin eleştirel düşünme yetilerini geliştirmelerini ve bağımsız bir şekilde karar verebilmelerini vurgular. Rasyonalitenin olmadığı bir toplumda, bireyler kolayca manipüle edilebilir ve gerçeklerden uzaklaşabilir. Kant, rasyonel düşünmenin, özgür ve aydınlanmış bir toplumun temel taşı olduğunu belirtir.

“Sorgulayan Denemeler” adlı eserinde Russell; “insanlar doğal olarak duygusal ve önyargılı düşünme eğilimindedir” tespitini yapar. Ancak, doğru eğitim ve eleştirel düşünme pratiğiyle rasyonel olma yetisi geliştirilebildiğini de ifade etmiştir. Russell, insanların kendi önyargılarını ve duygusal tepkilerini fark edip bunları aşarak daha mantıklı ve objektif kararlar alabileceğini savunmaktadır. Ona göre rasyonel düşünme, bireylerin gerçekleri daha iyi anlamalarına ve manipülasyona karşı dirençli olmalarına yardımcı olacaktır.

Sorun da tam olarak burada başlamaktadır. Rasyonalitenin kaybıyla siyasi bağnaz tarafgirlik ve körü körüne bağlılık başlar. Rasyonel düşünme yetisini kaybeden bireyler, eleştirel düşünmeden ve mantıklı değerlendirmeler yapmaktan uzaklaşırlar. Bu durum, onların siyasi parti veya liderlerinin söylemlerine tamamen bağımlı hale gelmelerine neden olur. Artık gerçekleri ve mantıklı değerlendirmeleri göz ardı ederler. Bu noktada, siyasi parti veya liderin her dediği doğru kabul edilir ve sorgulanmaz. Ülkemizdeki problemlerin içinde hangisi en kalıcı ve en derin hasarı vermiştir derseniz, benim görüşüm rasyonalitenin kaybedilmesi ve siyasi tarafgirliğin aklın önünü tamamen kapatmış olmasıdır. Çünkü bu körlük, en çözülebilir problemlerin bile toplum tarafından fark edilmesinin ve çözüm arayışının önünü tıkamaktadır.

Medyanın Rolü ve Rızanın İmalatı

Günümüzün önemli düşünürlerinden Noam Chomsky, medyanın ve entelektüellerin iktidar karşısındaki tutumlarını eleştirirken, “Rızanın İmalatı” kavramını ortaya koymuştur. Chomsky ve Edward S. Herman tarafından geliştirilen bu kavram, medyanın iktidarın çıkarlarına hizmet ederek halkı manipüle etme sürecini aşamaları ile birlikte anlatır. Süreç öylesine kurgulanmıştır ki, sürecin sonunda Medya adeta bir Gordion düğümü haline gelir. Bir ucundan tutup çözemeyeceğiniz devasa bir düğümler yumağı… Medya, iktidardan aldığı finansal güçle iktidarın söylemlerini ve politikalarını halka kabul ettirmek için belirli yöntemler kullanır. Böylece toplumun normalde asla kabul etmeyeceği şeyler hakkında toplumsal rızanın imalatını gerçekleştirir. Ergenekon, Balyoz ve Çözüm sürecinde medyanın yaptığı propagandaları bir düşünün. Türk ordusuna kurulan kumpas bile sanki Türk milletine yapılan bir hizmet gibi pazarlanmış, çözüm süreci esnasında yaşanan her türlü mantık dışı uygulama medya eliyle çözümsel bir model gibi sunulmuştu. Chomsky ve Herman’ın medyanın işleyişini yani toplumu asla kabul etmeyeceği şeylere ikna etme sanatı olan rıza imalatını açıklamak için kullandığı beş filtre modeli şöyledir:

1. Mülkiyet Yapısı: Medya kuruluşları büyük sermaye gruplarına aittir ve bu grupların çıkarlarına hizmet ederler. Medya sahiplerinin ekonomik ve politik bağlantıları, haberlerin ve içeriklerin nasıl şekillendirileceğini belirler. Bu sahipler, kendi çıkarlarını korumak için medya içeriğini yönlendirirler. Örneğin, bir medya kuruluşu sahibi, hükümetle yakın ilişkiler içindeyse, hükümeti eleştiren haberlere yer vermekten kaçınabilir.

2. Reklam Gelirleri: Medya, gelirlerinin büyük kısmını reklamdan elde eder ve bu nedenle reklam verenlerin çıkarlarına ters düşecek yayınlar yapmaktan kaçınır. Reklamverenlerin baskısı, medyanın bağımsızlığını sınırlayabilir. Örneğin, büyük bir ilaç şirketi, reklam verdiği bir medya kuruluşunda ilaçlarının yan etkileri hakkında eleştirel haberler yapılmasını engelleyebilir.

3. Kaynaklar: Medya, haberlerini genellikle resmi kaynaklardan alır ve bu kaynakların etkisi altında kalır. Hükümetler, büyük şirketler ve diğer güçlü kurumlar, medyanın bilgiye erişimini kontrol ederek haberlerin içeriğini şekillendirebilirler. Medya kuruluşları, bu kaynaklarla ilişkilerini sürdürebilmek için onlara eleştirel yaklaşmaktan kaçınabilirler.

4. Kınama ve Sansür: Medya, iktidarın veya güçlü grupların eleştirileri ve baskıları karşısında sansür uygular veya oto-sansüre başvurur. Bu gruplar, medyayı çeşitli şekillerde cezalandırabilir veya ödüllendirebilirler. Örneğin, eleştirel haberler yapan bir gazeteci işten çıkarılabilir veya gazetesi kapatılabilir.

5. Anti-ideolojiler: Medya, iktidarın belirlediği düşman imgeleri ve ideolojilere karşı propaganda yapar. Bu, toplumda belirli gruplara karşı düşmanlık ve korku yaratmak için kullanılır. Örneğin, terörle mücadele bahanesiyle belirli etnik veya dini gruplar hedef alınabilir ve bu gruplara karşı toplumda olumsuz bir algı oluşturulabilir.

Bu bağlamda, tarafgir daha halk dilinde bir ifade ile omurgasız yazarlar ve yorumcular, medyanın bu filtrelerinden geçerken iktidarın çıkarlarına uygun şekilde pozisyon alır ve halkı manipüle eder. Chomsky, medyanın bu şekilde çalışmasının demokratik süreci zayıflattığını ve halkın gerçekleri öğrenmesini engellediğini vurgular.

George Orwell’ın “1984” adlı eserinde bahsettiği “Gerçek Bakanlığı” kavramına da burada kısacık bir temas edelim. Orwell, gerçeğin sürekli olarak yeniden yazıldığı ve değiştirildiği bir dünyada, insanların neye inanacaklarını bilememelerinin tehlikelerini vurgular. Bu durum, günümüz siyasetinde omurgasız yazarlar ve yorumcuların tutumlarını eleştirirken de geçerlidir.

 Türkiye’de Medyanın El Değiştirmesi

Ülkemiz ve Türk Milleti adına üzücü bir şekilde, Türkiye’de de son 25 yılda gerçekleşen medyanın el değiştirmesi süreci, “Rızanın İmalatı” kavramını gözler önüne seren çarpıcı bir örnektir. 1990’ların sonlarından itibaren, medya kuruluşlarının mülkiyet yapısında büyük değişiklikler yaşandı. Eskiden daha bağımsız ve eleştirel olabilen medya organları, büyük sermaye gruplarının eline geçti. Bu sermaye grupları, iktidarla olan ilişkileri doğrultusunda medya politikalarını belirlemeye başladılar. Özellikle son yıllarda, medya kuruluşlarının büyük bir kısmı, iktidara yakın iş adamları tarafından satın alındı.

Bu değişim, medyanın bağımsızlığını zayıflattı ve gazetecilik etiği üzerinde ciddi baskılar oluşturdu. Sonuç olarak, medya, iktidarın söylemlerini destekleyen ve eleştirel sesleri bastıran bir araç haline geldi. Chomsky’nin belirttiği filtreler burada da kendini gösterdi: Mülkiyet yapısının değişmesi, reklam gelirlerinin iktidara bağımlı hale gelmesi, haber kaynaklarının kontrol edilmesi, sansür ve oto-sansür uygulamaları, anti-ideolojilerin güçlendirilmesi.

Bu süreçte, medyada çalışan birçok gazeteci işten çıkarıldı, susturuldu veya cezalandırıldı. Eleştirel gazetecilik yapan medya kuruluşları kapatıldı veya ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya kaldı. Medyanın bu şekilde el değiştirmesi, halkın gerçekleri öğrenmesini zorlaştırdı ve toplumda iktidarın çıkarlarına uygun bir rıza üretildi.

Evet, içinde olduğumuz durumu ortaya koyduk. Teorik bilgiler ve farklı düşünürlerin bu konulardaki görüşlerinden bahsettik. Yazıyı burada bitirirsek, binlerce kez yankılanan bir eko odasında diğerlerinden farksız bir el çırpması yapmış oluruz. Bu sebeple, yani, yankı odasındaki binlerce alkıştan biri olmamak için çözüm önerimizi de ortaya koyalım, tabii ki rasyonel ve yapılabilir bir paket halinde….

Rasyonalitenin Geri Kazanılması İçin Aydınlatma Çalışmaları

Sevgili dostlar, toplumun rasyonaliteye geri dönebilmesi için bazı önemli adımlar atılmalıdır. Hele ki mevcut iktidar tam tersi yönde tüm hamleleri yaparken, tüm gerçek siyasi yapıların, sivil toplum kuruluşlarının ve aydınların yol haritası olabilecek bir çözüm paketi ortaya konmalıdır. Tüm paydaşlar, kendi etki alanları ve sorumluluk sahalarında bu önerileri tamamen veya kısmen uygulamalıdır. Farklı çevrelerde uygulanacak program ve projelerle bu adımlar, pek çok farklı gelir, ekonomik ve kültür gruplarında, bireylerin eleştirel düşünme yetilerini yeniden kazanmalarına ve demokratik süreçlerin güçlenmesine katkı sağlayacaktır. İşte bu yönde yapılması gereken bazı aydınlatma çalışmaları önerilerim:

1. Eğitim Sisteminin Güçlendirilmesi: Eğitim sisteminin, eleştirel düşünme, mantık ve bilimsel yöntemler üzerine odaklanacak şekilde yeniden yapılandırılması gerekir. Öğrencilere, bilgiye dayalı kararlar alabilme ve mantıklı düşünebilme yetenekleri kazandırılmalıdır. Bu sayede, bireyler kendi fikirlerini oluştururken daha bağımsız ve rasyonel davranabilirler.

Türk milliyetçiliğinin önemli isimlerinden Alparslan Türkeş, eğitimin millî bilincin güçlendirilmesinde önemli bir araç olduğunu vurgulamış ve şöyle demiştir: “Gençliğe sahip çıkmayan bir milletin geleceği olamaz.” Bu bağlamda, eğitimde millî değerlerin ve eleştirel düşünmenin önemi büyüktür.

2. Medya Okuryazarlığının Artırılması: Halkın, medya içeriklerini eleştirel bir gözle değerlendirme yeteneği kazanması önemlidir. Medya okuryazarlığı eğitimleri, bireylerin haberleri ve bilgileri daha bilinçli ve sorgulayıcı bir şekilde tüketmelerine yardımcı olabilir. Bu eğitimler, okullarda, üniversitelerde ve halk eğitim merkezlerinde verilebilir.

3. Bağımsız Medya Desteklenmesi: Bağımsız ve eleştirel gazetecilik yapan medya kuruluşlarının desteklenmesi, toplumun doğru bilgiye erişimini sağlar. Bu kuruluşlara yönelik finansal ve yasal destek mekanizmalarının oluşturulması, medyanın bağımsızlığını korumasına yardımcı olabilir.

4. Sivil Toplum Kuruluşlarının Yaygınlaşması: Sivil toplum kuruluşları, halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarında önemli bir rol oynayabilir. Bu kuruluşlar toplumun farklı katmanları ile olan etkileşimlerini artırarak, her bir katmana özgü eğitim programları düzenleyerek ve farkındalık kampanyaları yürüterek, toplumun rasyonel düşünme yeteneklerini geliştirebilirler.

5. Kamusal Tartışma ve Diyalog Ortamları: Kamusal tartışma ve diyalog ortamlarının teşvik edilmesi, bireylerin farklı görüşleri ve perspektifleri anlamalarına yardımcı olabilir. Bu ortamlar, insanların kendi inançlarını sorgulamalarına ve daha rasyonel kararlar almalarına olanak tanır.

6. Eleştirel Düşünme Atölyeleri ve Seminerleri: Eleştirel düşünme yeteneklerini geliştirmek amacıyla düzenlenen atölye çalışmaları ve seminerler, bireylerin rasyonel düşünme becerilerini artırabilir. Bu tür etkinlikler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler tarafından organize edilebilir.

Toplum olarak, siyasette doğruluk ve dürüstlüğü savunmalı, omurgasız ve yanlı davranışlardan uzak durmalıyız. Yalancı şahitlerin hüküm sürdüğü bir siyasi ortamda, adalet ve doğruluk kaybolur. Bu nedenle, siyasi şakşakçılara ve onların omurgasız davranışlarına karşı dikkatli olmalı ve gerçeklerin peşinde koşmalıyız.

Sonuç olarak, siyaset, halkın gerçek ihtiyaçlarını ve isteklerini yansıtmalıdır. Ancak, Şahitler Kahvesindeki şahitler gibi davranan siyasetçiler, yorumcular, yazarlar ve seçmenler, bu süreci olumsuz yönde etkileyecektir. Toplum olarak, rasyonalitemizi geri kazanmalı ve eleştirel düşünme yetimizi korumalıyız. Bu sayede, doğru ve adil bir siyaset anlayışını yeniden ülkemize getirebiliriz.

Sevgilerimle, 

Özgür Kaleözü

Bu haberi paylaş
Yazar Batı Yakası TV Editör
Takip Et:
Batı Yakası TV - Bölgenin Tek İnternet Televizyonu
yorum Yap