Bu hikaye Yunan Mitolojisinde Narkissos tan Nergise nasıl geleceğini paylaşmak isterim .İlginç bir o kadar da ibret dolu mesaj içeren mitoloji şöyle ;
Narkissos yakışıklılığıyla ,karizmasıyla cool görüntüsüyle bir çok taliplinin ilgisini çeken, fakat kendisine olan aşırı ego ve sevgisinden dolayı hiç kimseye iltifat etmeyen bir Yunan mitolojik karakterdir . O kadar çok kalp kırar ki, en sonunda Echo adlı son derece güzel ve hanımefendi asil bir bayanı kıracak kadar umursamaz olur. Echo sevgisine muhatap bulamadığı Narkissos’un ilgisizliği karşısında sevgisine cevap alamayınca hastalanarak vefat eder. Ve Gökler bu duruma çok kızarlar. Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Bir gün Narkissos nehrin kenarında su içmek için eğildiginde kendini görür ve aşık olur. Ama bu aşkında bir karşılığı olmayacağı için kendisine olan aşkından dolayı yavaş yavaş ölür. Suya düştüğü yerde bir çiçek biter. O çiçeğin adı Nergistir. Aynı zamanda ameliyatlarda kullanılan norkos buradan gelir… Yavaş yavaş uyuşturulan anlamındadır. Nergis çicegi yüzyıllardır sevgi gelin çiçeği olarakta bilini . Ama bunların ötesinde, alçak gönüllü tevazu sembolüdür. Narkissos ‘ un temel sorunu modern psikolojide geçen psikanaliz de Narsist kişilik bozukluğu olarak karşımıza çıkar. Narsist kişilerde kendini beğenme duygusu aktif olduğu gibi beğenilme açlığı da vardır. Bu durumda olan insanlar tatminsiz ve mutsuzdurlar. İnsan ancak kendisi dışındaki varlıklarla, insanlarla, evrenle, tabiatta ilişki kurabildiği, onlarla çoğalabildiği ünsiyet bağ kurabildiği oranda insandır. Hakikati keşfedebilen, kendisinin ötesinde nefsini aşan insan insan olmanın erdemine varmıştır. Kendinde kalan kendinde tükenmeye mahkumdur. O yüzden insan narsisizimden uzaklaştığı oranda etrafındaki, alemdeki güzellikleri, mânâ sırlarını, tınıları, melodileri, mesajları duymaya, görmeye, hissetmeye başlar. Modern dönemde Kartezyen dönüşüm 16. Ve 17.yüzyıldaki felsefi kırılmadan beri insanlık olarak kendimizi evrenin Merkezinde, alemin Merkezinde olan tek varlık olarak kurgulandık. Halbuki insan Evrenin efendisi ve sahibi değildir. Sadece bir parçasıdır. Onun bir paydaşıdir. İnsan evrenle ünsiyet bağ kurabildiği oranda duymanın sadece fiziki kulakla değil, akıl ile sezgi ile, kalp ile hülasa bütün varlığı ile eyleme geçerek tekrar var olduğunu idrak eder. Çağının en büyük bilgesi olan Sokrates; tek bildiğim hiçbirşey bilmediğimdir dediğinde aslında sofislerde gördüğü kendilerini evrenin Merkezine koyma eğilimine bir isyan bir haykırış ile karşılık vermekteydi. Döneminde bilgiyi metalaştıran, amaca götüren her araç meşrudur diyen sofislere karşı Sokrat bilginin asaletini, bilginin kendi zatındaki kıymetini kutsallığını savunuyordu. İnsanın özünü, nefsini, öz kimliğini bil demek, bilgiyi ilmi ruhuna işlemek insanın varlık hiyerarşisi ve büyük varlık dairesi içerisindeki yerini doğru tespit etmek demektir. Var olmak bulmaktır. Ancak bulanlar vardırlar. Bulamayanlar Özne olamazlar… Nesne olabilirler… Egsizdansiyel manada var oluşsal manada varlık ortaya koyamazlar… Kendini bil demek, kendini bul demektir. Kendini bulursan evrendeki yerinide bulmuş olursun. Bunu yapan insan, aleme kibir ve gurur gözüyle , ene duyguları ile tam anlamıyla bakamaz. Narsisistik bir perspektiften bakamaz. İnsanın kendisini Üstün görmesi bireysel manada bencilliğe, kollektif mânâda ırkçılığa götürür. İnsanın narsistleşmeden kendini sevebilmesi, kimseyi hor görmeden kendisine saygı göstermesi , kendisine güvenmesi, sevmesi bu dengeyi kurabilmesi evrendeki iç huzuru yakalamış olur. Fiziki açlıktan ziyade, beğenilme açlığını, manevi mânâda estetiği ahlaki yansımaya nasıl aksettiriyoruz? Narkissos tan Nergise doğru giderken bu yolda attığımız her adım bir ışığa dönüşürse kurduğumuz ünsiyet sağlam bağ bizi başkalarıyla birlikte çoğaltırsa o zaman Nergislerde mutlu olur…