NARKISSOS’tan  NERGİS’e

Emine Karadağ
Emine Karadağ
4 Min Okuma

Bu hikaye Yunan Mitolojisinde   Narkissos tan  Nergise nasıl geleceğini paylaşmak isterim .İlginç bir o kadar da ibret dolu mesaj içeren mitoloji şöyle ;

Narkissos  yakışıklılığıyla ,karizmasıyla  cool görüntüsüyle  bir çok taliplinin ilgisini çeken,  fakat kendisine olan aşırı ego ve sevgisinden dolayı hiç kimseye iltifat etmeyen bir Yunan mitolojik karakterdir . O kadar çok kalp kırar ki, en sonunda  Echo adlı son derece güzel ve hanımefendi  asil bir bayanı kıracak kadar umursamaz olur. Echo  sevgisine muhatap bulamadığı  Narkissos’un ilgisizliği karşısında  sevgisine cevap alamayınca hastalanarak vefat eder.  Ve Gökler bu duruma  çok kızarlar. Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Bir gün Narkissos nehrin kenarında su  içmek için eğildiginde  kendini görür ve aşık olur. Ama bu aşkında bir karşılığı olmayacağı için  kendisine olan aşkından dolayı yavaş yavaş  ölür. Suya düştüğü yerde bir çiçek biter. O çiçeğin adı Nergistir. Aynı zamanda  ameliyatlarda  kullanılan norkos buradan gelir… Yavaş yavaş uyuşturulan anlamındadır. Nergis  çicegi  yüzyıllardır sevgi gelin çiçeği olarakta bilini . Ama bunların ötesinde, alçak gönüllü tevazu sembolüdür. Narkissos ‘ un temel sorunu modern psikolojide geçen  psikanaliz de  Narsist kişilik bozukluğu olarak karşımıza  çıkar. Narsist kişilerde kendini beğenme duygusu aktif olduğu gibi beğenilme açlığı da vardır. Bu durumda olan insanlar  tatminsiz ve mutsuzdurlar. İnsan ancak kendisi dışındaki varlıklarla,  insanlarla, evrenle, tabiatta  ilişki kurabildiği, onlarla çoğalabildiği ünsiyet bağ kurabildiği oranda insandır. Hakikati keşfedebilen, kendisinin ötesinde  nefsini aşan insan  insan olmanın erdemine  varmıştır. Kendinde kalan kendinde tükenmeye mahkumdur. O yüzden insan narsisizimden uzaklaştığı oranda etrafındaki,  alemdeki güzellikleri,  mânâ sırlarını, tınıları, melodileri, mesajları duymaya, görmeye, hissetmeye başlar. Modern dönemde Kartezyen dönüşüm  16. Ve 17.yüzyıldaki felsefi kırılmadan  beri insanlık olarak kendimizi evrenin Merkezinde, alemin Merkezinde olan tek varlık olarak kurgulandık. Halbuki insan Evrenin efendisi ve sahibi değildir. Sadece bir parçasıdır. Onun bir paydaşıdir. İnsan evrenle ünsiyet bağ kurabildiği  oranda  duymanın sadece fiziki kulakla değil, akıl ile sezgi ile, kalp ile hülasa bütün varlığı ile  eyleme geçerek tekrar var olduğunu idrak eder. Çağının en büyük bilgesi olan  Sokrates; tek bildiğim  hiçbirşey  bilmediğimdir  dediğinde aslında sofislerde gördüğü  kendilerini evrenin Merkezine koyma eğilimine bir isyan bir haykırış  ile karşılık vermekteydi. Döneminde  bilgiyi metalaştıran, amaca götüren her araç meşrudur diyen sofislere  karşı  Sokrat  bilginin asaletini, bilginin kendi zatındaki kıymetini kutsallığını savunuyordu. İnsanın özünü, nefsini, öz kimliğini bil demek, bilgiyi ilmi ruhuna işlemek  insanın varlık hiyerarşisi  ve büyük varlık dairesi içerisindeki yerini doğru tespit etmek  demektir. Var olmak bulmaktır. Ancak bulanlar vardırlar. Bulamayanlar Özne olamazlar… Nesne olabilirler… Egsizdansiyel manada  var oluşsal manada varlık ortaya koyamazlar… Kendini bil demek, kendini bul demektir. Kendini bulursan evrendeki yerinide bulmuş olursun. Bunu yapan insan, aleme kibir ve gurur gözüyle , ene duyguları ile tam anlamıyla bakamaz. Narsisistik bir perspektiften  bakamaz. İnsanın kendisini Üstün  görmesi bireysel manada bencilliğe, kollektif mânâda   ırkçılığa götürür.   İnsanın narsistleşmeden  kendini sevebilmesi, kimseyi hor görmeden  kendisine saygı göstermesi , kendisine güvenmesi, sevmesi  bu dengeyi kurabilmesi  evrendeki iç huzuru yakalamış olur. Fiziki açlıktan ziyade, beğenilme açlığını,  manevi mânâda estetiği  ahlaki yansımaya nasıl aksettiriyoruz?  Narkissos tan Nergise doğru giderken  bu yolda attığımız her adım  bir ışığa dönüşürse   kurduğumuz  ünsiyet sağlam bağ  bizi  başkalarıyla  birlikte   çoğaltırsa   o zaman   Nergislerde mutlu olur…

Bu haberi paylaş
yorum Yap