BİLİMİN GETİRDİKLERİ

Özgür Kaleözü
Özgür Kaleözü
12 Min Okuma

Merhaba değerli okuyucularım,

Görev şehidi İbrahim Oktugan’ın ve diğer şehitlerimizin anısına olan saygımı ifade ettikten sonra, yazı serimize kaldığımız yerden devam edelim.

Temel Bilimler ve Dünya:

Bizler son yirmi yıldır gündelik ve çoğunlukla da kirli reel politik konularla uğraşırken dünya boş durmadı. Tüm kaynakları ile gelişime odaklanan bilim dünyası insan genetik haritasından gezegenler arası seyahate kadar pek çok önemli eşiği aştı. Elbette ki bunu yaparken ülkemizde çok da önem verilmeyen temel bilimlerin inceliklerini, maddenin yapısına dair derin, ince ve karanlık tünelleri kullandı. Ama bizim için temel bilimler devlet memurluğunu garanti etmeyen bölümler. Öğretmenler de atanamıyor… Sonuç? Bilimden uzaklaşıp bilinçaltı temizlik seanslarına binlerce lira ödeyen bir toplum yaratıldı. Üzücü ama bir o kadar da reel. Asıl gerçeklik ise bilimde. Bakalım neler oldu son 20 yılda…

İnsan Genomu Projesi:

Bilinen adıyla “(Human Genome Project”, insanın genetik materyalini (DNA) oluşturan tüm genleri belirleme ve haritalama amacıyla yürütülen uluslararası bir çalışmaydı.1990 yılında başlatılan ve 2003 yılında tamamlanan bu proje, dünya genelinden birçok bilim insanının katılımıyla gerçekleştirildi. Proje, insanın sahip olduğu toplam genetik (kalıtımsal) bilgiyi, yani genomunu anlamak için yapılmıştır. Bu, her insan hücresinde bulunan DNA’nın tamamını kapsar. İnsan genomunun haritalanması, DNA’nın yapısını ve içindeki genlerin konumunu belirlemeyi içerir.

İnsan Genom Projesi’nin temel amacı, genetik hastalıkların nedenlerini ve risk faktörlerini anlamak, ilaçların daha etkili bir şekilde geliştirilmesine ve kişiselleştirilmiş tıbbi tedavilere olanak sağlamaktır. Ayrıca, genomunun anlaşılması, insanların genetik yapısına dayalı olarak sağlık risklerini daha iyi anlamalarını ve alınacak önlemleri belirlemelerini sağlar.

Bu proje, modern biyoteknolojinin ve genetik araştırmaların önemli bir kilometre taşıdır. İnsan Genom Projesi’nin tamamlanması, genetik biliminin ve tıbbın birçok alanında önemli ilerlemelere öncülük etmiş ve gelecekteki araştırmalar ve tedaviler için temel oluşturmuştur.

İnsan Genom Projesi, biyoloji ve tıp alanlarında büyük bir ilerleme ve keşif dalgası başlatmıştır. Bu proje sayesinde, genetik bilimlerin ve genomik araştırmaların önemi ve etkisi giderek artmaktadır.

CERN, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) ve Higgs Bozonunun Keşfi (2012):

CERN, Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire’in Fransızca kısaltmasıdır, yani Avrupa Nükleer Araştırma Konseyi’dir.1954 yılında Avrupa’nın barışçıl amaçlarla bir araya gelmesini teşvik etmek ve temel parçacıkların yapısını anlamak için kurulan CERN, Avrupa’da2. Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılanma ve iş birliği arayışlarının sonuçlarından biridir.

CERN temel bilimlerin de temelini araştırmak üzere kurulmuş bir yapı olarak, bilimin getirdiği barışa çok iyi bir örnektir. Zira, CERN’in kuruluşu, Avrupa’nın çeşitli ülkeleri tarafından desteklendi ve İsviçre’nin Cenevre şehrinde kurulması kararlaştırıldı. 29 Eylül 1954 tarihinde resmi olarak kurulan CERN, ilk başlarda sadece 12 üye ülkeye sahipti: Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Fransa, Batı Almanya, İtalya, Hollanda, Norveç, İsveç, İsviçre, Türkiye ve Yunanistan. Daha sonra üye sayısı arttı ve şu anda CERN’in 23 üye ülkesi bulunmaktadır.

CERN’in en önemli projelerinden biri, 27 kilometrelik bir halka olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısıdır (LHC). 2008’de faaliyete geçti ve temel parçacıkların özelliklerini inceleyerek evrenin doğasını anlamaya yönelik birçok keşifte bulundu. CERN, bilimsel keşiflerin yanı sıra, eğitim, teknoloji transferi ve bilimsel iş birliği gibi alanlarda da etkin bir rol oynamaktadır.

CERN Büyük Hadron Çarpıştırıcısı, temel parçacıkların yapısını ve evrenin doğasını anlamak için yapıldı. Bu çarpıştırıcı, parçacıkları son derece yüksek hızlarda çarpıştırarak, daha küçük parçacıkların ve temel kuvvetlerin nasıl etkileştiğini incelemek için kullanılır.

Proje daha tasarım aşamasındayken ve yapımı sırasında birçok farklı teknolojiyi de gelişmeye zorlamıştır. CERN’deki araştırmalar, gündelik hayata birçok şekilde yansımıştır. Örneğin, tıbbi görüntüleme teknolojileri, bilgisayar teknolojisi, gelişmiş malzeme teknolojileri ve radyasyon teknolojilerinde ilerlemeler sağlanmıştır. Bu ilerlemeler, daha hassas teşhislerin yapılmasını, daha güvenli ve verimli teknolojilerin kullanılmasını ve birçok endüstriyel alanda yenilikçi çözümlerin geliştirilmesini sağlamıştır.

Bu projenin en önemli çıktılarından biri olan Higgs Boson’unun keşfi de bilim dünyasında büyük bir dönüm noktası oldu. Bu keşif, Higgs alanının varlığını doğrulayarak, parçacıkların kütlesini nasıl kazandığını anlamamıza yardımcı oldu. Bu, evrenin temel yapısını daha iyi anlamamıza ve kuantum alan teorisi gibi teorileri doğrulamamıza olanak sağladı.

CRISPR-Cas9 Gen Düzenleme (2012):

Bu gen düzenleme aracının keşfi, biyoloji alanında devrim yaratmıştır. Canlı organizmalarda hassas ve etkili genetik değişiklikler yapmayı mümkün kılan bu teknoloji büyük spekülasyonları da doğuran CRISPR-Cas9, tarihçesi ve potansiyel etkileri açısından temel bilimler alanında oldukça önemli bir gelişmedir.

CRISPR-Cas9 tekniği, 2012 yılında Jennifer Doudna ve Emmanuelle Charpentier liderliğindeki bir araştırma ekibi tarafından keşfedildi. Bu teknik, bakterilerin virüslere karşı doğal bir bağışıklık mekanizması olan CRISPR (Clustered Regularly Interspaced Short Palindromic Repeats) sistemini kullanarak genleri kesme ve düzenleme yeteneğine dayanır. Keşif, genetik mühendislik ve biyoteknoloji alanlarında devrim yaratmıştır.

CRISPR-Cas9, genetik hastalıkların tedavisi, tarımsal verimliliğin artırılması, biyoteknolojik ürünlerin geliştirilmesi gibi birçok alanda büyük potansiyellere sahiptir. Bu teknoloji, genetik hastalıkların nedenlerini anlamak ve düzeltmek için kullanılabilir. Aynı zamanda, bitki ve hayvanlarda genetik özellikleri değiştirerek daha sağlıklı ve dirençli türlerin üretilmesine yardımcı olabilir. Yani Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar bu tekniğin sonuçlarından sadece birisidir. Birazdan bu konuya da değineceğiz.

CRISPR-Cas9, biyoloji ve tıp alanında devam eden araştırmalarda büyük bir rol oynamaya devam edecektir. Bu teknoloji, genetik mühendislik ve biyoteknoloji alanlarındaki yenilikleri hızlandırabilir. Ayrıca, insan vücudunda ve çevrede yapılan genetik değişikliklerin etkilerini daha iyi anlamak için kullanılabilir.

CRISPR-Cas9, doğru ellerde kullanıldığında insan sağlığı ve çevre için birçok fayda sağlayabilir. Genetik hastalıkların tedavisi ve tarımsal verimliliğin artırılması gibi alanlarda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak, CRISPR-Cas9 gibi güçlü bir gen düzenleme aracı, kötü niyetli kişiler veya gruplar tarafından kolayca istismar edilebilir. Örneğin, biyolojik silahların üretilmesi veya genetik olarak değiştirilmiş organizmaların kontrolsüzce yayılması (mesela pandemiler!) gibi tehlikeli senaryolar mümkündür.

Sonuç olarak, CRISPR-Cas9 gibi bir teknolojinin potansiyeli büyük ancak dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. Etik standartlara uygun, kontrollü ve şeffaf bir şekilde kullanıldığında, insanlığın yaşam kalitesini ve sağlığını artırabilir.

Genetik olarak değiştirilmiş organizmalar (GDO’lar):

GDO’lar genetik materyalleri ve buna bağlı fiziksel özellikleri laboratuvar ortamında değiştirilerek elde edilen organizmalardır. Bu değişiklikler, bitkilerin, hayvanların veya mikroorganizmaların özelliklerini değiştirmek, iyileştirmek veya maalesef daha ölümcül daha bulaşıcı ve daha dayanıklı amacıyla yapılır.

Bugün GDO’ların tarımda yaygın olarak kullanıldığını biliyoruz. Örneğin, hastalıklara veya zararlılara karşı daha dayanıklı bitkilerin üretilmesi, tarımsal verimliliğin artırılması ve ürünlerin daha uzun raf ömrüne sahip olmasını sağlamak için genetik olarak değiştirilmiş bitkiler kullanılır.

GDO’lar ayrıca tıp, hayvancılık ve çevre bilimlerinde de kullanılmaktadır. Örneğin, genetik olarak değiştirilmiş mikroorganizmalar, ilaç üretimi veya biyoyakıt üretimi gibi endüstriyel süreçlerde kullanılmaktadır. Karbon çevriminde önemli bir yeri olan algler bu teknikle değiştirilmekte ve biyolojik çıktısı birbirinden çok farklı olan yeni türler geliştirilmektedir. Karbon Kredisi ve Yeşil Anlaşma ile doğrudan ilişkili olan bu organizmalar ülkemiz için büyük önem taşıyan yeni bir teknoloji hamlesinin omurgasını teşkil edebilir.

Ancak, GDO’ların kullanımı etik, çevresel ve sağlık sorunlarına yol açabilir. Özellikle, GDO’ların doğal çevreye yayılması ve genetik çeşitliliği tehlikeye atması endişe vericidir. Ayrıca, GDO’lu ürünlerin insan sağlığına etkileri konusunda da tartışmalar vardır.

Sonuç olarak, GDO’lar tarımda ve diğer alanlarda birçok potansiyel fayda sağlayabilirken, bu teknolojinin kullanımı etik ve çevresel sorumluluklarla dengelenmelidir. Bilimsel araştırmaların ve düzenleyici önlemlerin sıkı bir şekilde izlenmesi gerekmektedir.

mRNA Aşıları (2020)

mRNA (haberci RNA) aşıları, belirli patojenlere karşı bağışıklık yanıtı oluşturmak için vücudun kendi hücresel mekanizmasını kullanan, aşı biliminde çığır açan bir teknolojiyi temsil eder. mRNA aşı teknolojisi, 1990’lara kadar uzanan erken araştırmalara dayanmaktadır. Ancak, mRNA aşıları COVID-19 pandemisine kadar geniş çapta dikkat ve kullanım kazanmadı.

Moderna ve Pfizer-BioNTech, mRNA COVID-19 aşıları için acil kullanım onayı alan ilk şirketler oldu, bu da aşı biliminde önemli bir kilometre taşı olarak kabul edildi.

Fakat gözden kaçan detaylardan birisi de bu teknoloji konusunda ilk araştırmaları yapanların kimler olduğudur. Popüler gelişmeler ve isimlerin perdelediği bu kişilerden birisi; bugün dünyanın en büyük yardım kuruluşlarından birinin Ar-Ge ve Yeni Teknolojiler Direktörlüğü yapmaktadır ve uzun süre dünyanın en güçlü ordusunda özel bir araştırma biriminde görev yapmış olan bir subaydır.  

Temel bilimlerden doğan mRNA aşıları, viral antijenleri kodlayan sentetik mRNA moleküllerini kullanarak bağışıklık yanıtı oluşturmak için temel moleküler biyoloji ve immunoloji prensiplerine dayanmaktadır. mRNA aşılarının geliştirilmesi, mRNA biyolojisinin derin bir anlayışını gerektiriyordu. Bu, mRNA transkripsiyonu, çevirimi ve bağışıklık aktivasyonunda rol oynayan hücresel sinyalleşme yolları gibi alanları içerir. Genetik, viroloji ve immunoloji alanlarında yapılan temel bilim araştırmaları, mRNA aşı teknolojisi için yol açtı. Bu araştırmalar, viral enfeksiyonların mekanizmalarını ve konak bağışıklık yanıtlarını açıkladı.

mRNA aşı teknolojisi, grip, Zika virüsü ve solunum yolu syncytial virüs (RSV) gibi çeşitli bulaşıcı hastalıklara karşı aşıların geliştirilmesi için umut vadederken insan vücüdunda yaptığı etkiler nedeniyle de şüpheleri üstüne çekmektedir. Bununla beraber mRNA aşıları, kanser immünoterapisi için yeni bir yaklaşım olarak incelenmektedir. İmmün sistemini tümör hücrelerini tanıyıp hedeflemeye teşvik edebilirler. Yeni çıkan bulaşıcı hastalıklar konusunda da mRNA aşı platformları, hızlı bir yanıt imkanı sunar. İnsan genom projesi, CRISPR teknolojisi ve mRNA tekniğinin getirdiği esneklikler yeni aşı adaylarının hızlı bir şekilde yeni varyantlara adapte edilmesine olanak tanır.

Sonuç olarak, mRNA aşıları, moleküler biyoloji, immunoloji ve genetik alanlarında yapılan temel bilim araştırmalarının birleşimidir. Mevcut ve gelecekteki halk sağlığı sorunlarıyla başa çıkmak için büyük potansiyele sahiptirler ve aşı geliştirme için çok yönlü ve etkili bir platform sunarlar.

Yazımın oldukça uzun olduğunu da göz önünde tutarak, bu ana başlıkların temel bilimlerin önemini anlamak için yeterli olacağını ummak zorundayım. Bizler bitmek bilmeyen siyasi gerilimler, politik güç savaşları, sınıflar ve taraflar arası çatışmalar, statü ve servet transferleri ile harcadığımız yılların faturasını her geçen yıl daha da ağır şekilde ödemeye devam edeceğiz. Bilimsel araştırmalara harcanması gereken fonların düşük faizli konut ve araç kredilerine, ülkeye doldurulan ithal seçmenler ve kaçak sığınmacılara harcandığı, hatta onlarca hasta, geçiş, yolcu garantili proje ile geleceğin de ipotek alındığı bu yıllar; ülkemizin tarihini inceleyecek gelecek tarihçiler çok büyük dersler içermektedir. Türkiye temel bilimler dahil tüm bilimsel yöntemlerden, hatta bizzat bilimden giderek uzaklaşan, her gün gerçeklerden ve gerçekçilikten kaçıp daha da dogmatik hale gelen politik kararların sonuçlarını yaşamaktadır. Ülkenin siyasi iklimine göz attığımızda ise, hem iktidar hem muhalefetin büyük çoğunluğunun söylemlerinin iç içe geçtiğini, benzeşerek birbirinden oy ve seçmen devşirmeye çalıştığını rahatça görebiliriz.

Buradan da yeniden temel bilimlere dönüş yaparsak, doğa tarihinde bulduğumuz deliller bize kriz zamanlarında en kalabalık canlı gruplarının değil, üzerine doğru gelen krize karşı donanımı en fazla olanların hayatta kaldığını göstermektedir.

Bir dahaki yazımızda, ülkemizde son çeyrek asırda yaşanan siyasi ve politik gelişmelerin bir kronolojisini çıkarırken, nerelerde neleri kaybettiğimize bakacağız. Elbette, bizler bu kayıpları yaşarken dünyada nelerin olduğuna dair de küçük notlarımızı alacağız,

Haftaya görüşmek üzere,

Özgür Kaleözü

Bu haberi paylaş
yorum Yap